top of page

BEYİN FIRTINASI - Ölüm Olgusu Üzerine

Güncelleme tarihi: 18 Kas 2023

Ölüm Olgusu Üzerine


Merhaba sevgili dostlar. Hayatım boyunca değişik bakış açılarını her zaman sevmişimdir. Mesleki olarak da değişik bakış açılarına şahit olmak veya ortaya çıkarıyor olmak beni her zaman mutlu etmiştir. Adeta yeni bir şey keşfetmek gibi. Bugün umarım sizlerde de buna benzer bir durum yaşatabilirim.

Daha açıklayıcı olması açısından “ölüm nedir?” sorusunu ele alalım. Ölüm; üzüntü, yas, kaybetmek, yok olmak, cennet, cehennem, mezar, günah, sevap… vs. vs. gibi kavramları da beraberinde getiriyor çoğumuz için. Kimi için kurtuluş, kimi için doğal bir süreç, kimi için ise kavuşma anlamına da geliyor olabilir Mevlana gibi.

Peki ölümsüz olduğumuzu ya da sonsuz olduğumuzu düşündüğümüzde? Bunların tam tersi kavramlar mı geliyor aklınıza? Öyle olsa ya da olmasa bile olgunun çok daha farklı bir boyutu daha var sevgili dostlar.

Geçenlerde dinlediğim bir söyleşide de uzmanın dediği gibi “Ölüm doğanın en büyük icadı.”

Çünkü neredeyse tüm yaşam enerjimizi ölüm olgusuna borçluyuz diyebiliriz. Ölme ihtimalimiz olduğu için kendimizi gerçekleştirmek istiyoruz, zorluklara karşı mücadele ediyoruz, çoğalıyoruz, tıp ölüm olgusu olduğu için gelişmeye devam ediyor, beynimiz dahi binlerce yıllık evrimsel süreçlerimizde “organizmayı hayatta tutmak” için evrimleşti. Dinlediğim söyleşide uzman “ölüm olmasa nefes dahi almak için uğraşmaz insan” demişti.

Bir de bu bakış açısının motivasyonel bir yanı var. Yüzyıllardır insanlık yaşamın sırrına ulaşmayı bu yüzden istiyor. Bu yüzden medeniyet bu kadar gelişti.

İlkel insanın ölümle ilk karşılaştığı anda yaşadığı şok muhtemelen onu daha temkinli olmaya itti. Çünkü ölümle karşılaştığı an yaşama dürtüsünü de keşfetmiş oldu. Şöyle bir düşünelim yanan sobaya yaklaşmamamız gerektiğini nasıl öğrendik. Temas edip canımız yandıktan sonra değil mi?

Kendimizi güvende hissetmek için İlk Çağlardan bu yana doğayı kontrol etmek istiyoruz. Çünkü ölebiliriz. Aslında tüm motivasyonumuz kendimizi bundan uzak tutmaktan geliyor. Bu yüzden diğer canlılardan daha fazla bulunduğumuz yeri kendimize göre şekillendirmek istiyoruz.

Yaşadığımızı hissedemediğimiz anlar bizi derin bir mutsuzluğa sürüklüyor. Ölüm korkusu yaşadığımızda bu yüzden panikliyoruz.

Nasıl ki geceyle gündüz birbirini tamamlayan bir döngüyse bence yaşamla ölümde kesinlikle öyle. Çünkü yaşayamayan hiçbir şey ölemez de. “Ölüm” bir gerçek olduğu için bizler hayata bu kadar sıkı sıkıya tutunuyor, nefes alıyoruz.

Dolayısıyla sevgili dostlar; bir hasta, müthiş bir çaresizlik içerisinde hisseden herhangi biri için “nefes aldığı sürece ümit vardır.” Ölüm olgusunu unutmamak ve zamanı içinde bulunduğumuz şartlara göre en iyisini yaparak geçirmek çok önemli. Çünkü ölüm varsa “zaman” da son derece ciddi bir kavram haline dönüşüyor ve onu iyi değerlendirebilmek çok önemli.

Bu konuda siz ne dersiniz?



Ölüm Üzerine Beyin Fırtınası
Ölüm Üzerine Beyin Fırtınası

Comentarios


bottom of page