ÇOK DA NORMALLEŞEMEYEBİLİRİZ, ÇÜNKÜ…
- Ayberk AYGÜN
- 11 Şub 2022
- 2 dakikada okunur
Türkçemizde yaklaşık 80 bin ana kelimemiz mevcut. Bununla birlikte bir bireyin günlük ortalama kelime kullanımı 400 civarındaymış. Bu eğitim seviyesiyle birebir ilgili olsa da, hayatımızın normal akışı için öyle gözüküyor ki pek çoğumuza yetiyor. Kullandığımız günlük ortalama 400 kelimeyle bilinçaltımıza da neler anlatıyoruz buna değinmek istiyorum.
Gün içerisinde çevremizdekilerle konuştuğumuzdan çok daha fazla kendimizle konuşuyoruz. Bunun için yalnız kalmaya ihtiyacımız yok, çevremizdekilerle konuşurken aynı zamanda da kendimizle konuşmaya devam ediyoruz.
Çoğu zaman bir kelime dahi bizler için bir hikâye içeriyor. Bunu bilinç düzeyinde fark ettiğimiz zamanlar çoktur elbette. Peki, bir kelimenin hikâyesinin hikâyesini kaçımız fark ediyoruz?
“Normalleşme” kelimesini ele alalım. Yaklaşık 10 aydır normalleşmeye çalışıyoruz. Normalleşmenin sözlük anlamı “Normalleşmek işi”ymiş. Pandemi sürecinin bir aşaması olarak hayatımıza yeni giren, zihinlerimize kazınan bu kelimenin ne anlama geldiğini öğrenmek için araştırma yapmamıza gerek yok. Resmi mercilerden yapılan açıklamalarla birlikte bu kelimeyi duyduğumuzda normalimizi yaşamaya çalışıyoruz haliyle.
Tüm bunlar bir yana pandeminin getirdikleriyle “Normalleşme” kelimesi hepimizde zihinsel bir çelişkiye sebep oluyor. Normalde bizler: maske takmayız. Dokunmayı temas etmeyi, tokalaşmayı, sarılmayı severiz, şehirlerimizde insanlar iç içedirler. Komşuluk ilişkilerimiz son derece gelişmiştir. Kadınlarımız bir araya gelmeyi çok severler. Statlarımız tıklım tıklım marşlar eşliğinde maçlarımızı izleriz, gidemeyenlerde evden ziyade kahvehaneleri ya da restoranları tercih eder. Bizler bu normallerimizi deneyimleyerek, öğrenerek, içselleştirerek hayatımıza aldık. Haliyle kendimize yeni normaller bulmak; eskileri reddetmek, özlemlerimizi bastırmak, hatta kültürümüzden uzaklaşmak anlamına geldiğinde bizim için “normalleşme” kelimesi oluyor “Normalleşememek”.
Bizler normalleşemedikçe; kaygılarımız artıyor, yeni hayata alışmaya çalıştıkça zorlanıyoruz, bocalıyoruz, pes ediyoruz, korkuyoruz, gelecekten endişe duyuyoruz, sıkılıyoruz… vs. vs. hele ki yaşam enerjimizi de önemli ölçüde kaybetmişsek bunlarla başa çıkmak, tekrardan toparlanmaya çalışmak giderek zorlaşıyor.
Normalleşme kelimesinin hikâyesinin hikâyesi bu açıdan baktığımızda bizler için; korku, kaygı, hayal kırıklığı ve bolca temkin içeriyor.
İnsanlığın gelişimi boyunca iletişim –hem kendimizle; hem de çevremizdekilerle- kelimelerin olmadığı zamanlarda dahi var olmuştur. Tarih öncesi dönemlerde mağara duvarlarına çizilmiş resimlerde dahi evet çoğu zaman bir av ya da figür tasviri anlatılır; bununla birlikte o hikâyenin çizen kişi için de altta yatan pek çok hikâyesi vardır: Ona anımsattıkları gibi. Günümüzde de bu tam olarak böyledir.
Diyeceğim o ki; kendimizle dahi konuşurken kelimelerimizi özenle seçmekte fayda var. Çünkü her kelimenin, her cümlenin daha doğrusu iletişimle ilgili olan her şeyin bizlere ayrıca ifade ettiği, anlattığı şeyler vardır ve bu bizim beden dilimize de yansır. Pandemi sürecinde olan bizler için normalleşebilme paha biçilemez bir durum olması gerekirken tam aksine; kaygıyı, korkuyu, pandemi kurallarını ve temkini getirir oldu ve sevinmemiz, kutlama hazırlıkları yapmamız gereken bir durum için umursamaz bir hale büründük.
Ağzımızla inanmadığımız bir şeyi söyleyebiliriz, ifade edebiliriz hatta beden dilimizi de kontrol edebiliriz ama zihnimizi kandıramayız sevgili dostlar.
Comentarios